FREUD VE KİRPİ İKİLEMİ

Kirpi Sendromu Nedir?

Mislina İNCE

Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik öğrencisi

Kirpi Sendromu, sonuçlardan bağımsız olarak, algılanan tehdide göre karşı tarafa şiddetli bir şekilde çarpmak veya zarar vermek olarak tanımlanmaktadır. (Mustafa, 2016)

Soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar. Üşüyünce, birbirlerine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü.

İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluğu ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar. Bu noktada, çevrenin sıcaklığını hissetme arzusu kısmen karşılanır ama, buna karşılık okların acısı hissedilmez. Kendi iç sıcaklığı çok yüksek olanlar ise ne sıkıntı vermek, ne de sıkıntı çekmek için, topluluklardan uzak durmayı tercih ederler. (Schopenhauer, 1851)

Kirpi Sendromu ve İlişkiler

İletişim hayatımızda önemli bir yere sahiptir. İletişim sayesinde toplumsal ve bireysel amaçlarımızı gerçekleştiririz. Sosyal ihtiyaçların karşılanması, bireylerin sorumlulukları, var oluş biçimleri ve benimsedikleri rolleriyle bireyler arası iletişim ön plana çıkmaktadır. İletişimle toplumda var olurken sosyal ihtiyaçlarımız da karşılanır. Yaşadığımız toplumda farklı fikir, din, cinsiyet, görüş ve aslında daima bizim kabul etmek istemeyeceğimiz ve zıt yönümüzde olan şeyler bulunmaktadır. Biz tüm bunlarla yaşamaya alışırız. Çünkü içerisinde bulunduğumuz ve üstlendiğimiz roller çok zaman bunu gerektirir.

Kirpiler hayatta kalabilmek adına birbirlerine yakınlaşırlar, çok yakınlaşınca da okları batar ve uzaklaşırlar. Uzaklaşınca üşüyüp yeniden yaklaşırlar. Bizler de toplumda var olan bireyler olarak aslında bunu eyleme geçiriyoruz. Bazen uzaklaşıp donmayı göze aldığımız zamanlar oluyor bazen de bize yakın hissettiğimiz ve fikirlerimizin uyuştuğu kişilerle çok samimi olup o samimiyetten nasıl ayrılık geldiğine şahit oluyoruz. Bulunduğumuz grup ya da topluluk içerisinde samimi olduğumuz kişilerle çok daha yakınlaşınca aslında onun öyle biri olmadığını, çok farklı yönleri olduğunu hatta onu hiç tanıyamadığımızı dile getiririz. Dolayısıyla kirpiler gibi ne çok uzaklaşmalı ne de çok yaklaşmalıyız. Sınırı daima korumalıyız. İşte insanlar arasındaki ilişkiyi Schopenhauer bu metaforla çok güzel açıklamıştır.

Kirpi Sendromu ve Freud

Kirpi Sendromuna ilk olarak Arthur Schopenhauer’in 1851 yılında yayınlanan Kısa Felsefi Denemeler eserinde yer aldığı görülmektedir. Schopenhauer kirpilerin durumunu eserinde yukarıda verilen bölümle birlikte değinmiştir. Daha sonra Sigmund Freud “Grup Psikolojisi ve Egonun Analizi” makalesinde kirpi sendromuna dipnotta yer vermiştir. Freud uzun süreli insan ilişkilerinin taraflar için nefret ve düşmanlık yarattığını ve ona samimi şekilde bütün benliği ile şu soruyu sordurur: Hayatta kalabilmek için ne kadar yakınlık gerekir?

Özellikle kendimize göre samimi olarak bulduğumuz kişilere karşı yakın olmaya ne kadar süre karşı koyabiliriz. Bu durumda Schopenhauer’in kirpi ikilemi, Freudcu ilişkilerde de problem olmuştur. Schopenhauer’in belirtmiş olduğu kirpi ikilemi sorunsalını Freud, şu an Freud müzesi haline getirilen Londra’daki çalışma masası üzerinde duran kirpide aramaya başlayacaktır. Bu sebeple konuyu açıklamaya çalışan Freud, “Hiç kimse, komşusuna fazla yaklaşmaya dayanamaz” sözü ile kirpi ikilemine açıklık getirecektir. Grup psikolojisi ve Egonun Analizi eserinde Freud, kirpi ikileminin anne-oğul dışında bütün insani ilişkiler için de geçerli olduğunu savunmuştur. (Venhar, 2020)

Freud, toplumlar için hikayenin şu kısmını kullanır, “Soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz ve zaman geçtikçe birbirine tahammül edemeyen insanlar haline gelsek de bir toplum içgüdüsü olarak birbirimize bağlıyız. Zıt görüşlerimiz var, ancak soğuktan donmak yerine o zıt görüşleri birbirimize kabul ettirmeye çalışıyoruz. Yani farkında olmadan öyle veya böyle birbirimizi kabul edebilme halindeyiz. Ortak bir noktada buluşmak istemeyenler, köşelerine çekilip donmayı bekleyenler ise tamamen dışlanıyor.”

YALITILMIŞLIK YERİNE SINIRLARIN KORUNDUĞU İLİŞKİLER

Sigmund Freud kirpi ikilemini önemsemiştir ve aslında insan ilişkilerinin her alanında var olduğunu açıklamıştır. Yine bir makalesinde, arkadaşlar ve eşler arasındaki çatışmalar, Almanya’nın güneyinde yaşayanlarla kuzeyindekiler, İngilizlerle İskoçyalıların ve Portekizlilerle İspanyolların arasındaki gerilim hep kirpi ikilemine dayanmaktadır, der. Freud’un dile getirdiği soru bizim de aklımıza bazı sorular getirmektedir:

Samimi bulduğumuz birine gerçekten ne kadar yaklaşmaya cesaret edebiliriz? Ya da soğuktan donmamak adına ne kadar yaklaşmalıyız insanlara? Yaralasak da bazen birbirimizi yahut donsak da bazen soğuktan eninde sonunda buluyoruz o sınırı. Kaçırıyoruz bazen yeniden fakat hayatta var olmak adına tekrar çizmeye başlıyoruz sınırları.  

Sonuç olarak; bireyleri bir araya getiren şeyler birliğin bozulmasına da neden olabilir. Grubun içine dahil olmamak, hiç yaklaşmamak ve kendine başka bir dünya yaratmaya çalışmak ise kirpilerin arasındaki ilişki tabiriyle donarak ölmemize neden olabilir ve ciddi yıkımlar ortaya çıkarabilir. Toplumdan kendini soyutlayıp uzaklaşmak yerine ayrıca çok yaklaşıp karşımızdaki değer verdiğimiz bireye “seni de hiç tanıyamamışım” demek yerine sınırları koruyarak hoşgörünün ve alçakgönüllülüğün daim olduğu dengeli bir toplumda var olmak umuduyla.

KAYNAKÇA

Mustafa, G. (2016).

Schopenhauer, A. (1851). Kısa Felsefi Denemeler.

Venhar, K. (2020). Sendromların Eğitim ve Yönetime Yansımaları: Mitolojiden Kurama (s. 334-335). içinde Ankara: Pegem Akademi Yayınları.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.