YANILSAMA ÜZERİNE

YANILSAMA ÜZERİNE
Mislina
İNCE, PDR öğrencisi

Sizce yanılsama nedir ve hayatınızda yer edinmiş yanılsamalarınız nelerdir?
Aşkı, bilimi, dini, keşfettiklerimizi ve doğruluğuna inandığımız şeyleri yanılsama olarak kabul edebilir miyiz? Yahut durup bir düşünelim, inandığımız ve inandıklarımız doğrultusunda yaşamımıza yön verdiğimiz şeyler yalnızca birer yanılsamadan ibaretse…


Sigmund Freud yanılsamayı şöyle tanımlar; Güdülenmesinde arzu doyumu başlıca unsur olan inançlara yanılsama denir.
Freud’a göre insan geçmiş ve şimdiki durum hakkında ne kadar az şey bilirse, gelecek hakkındaki yargısı da o derece belirsiz oluyor. Bir nevi geçmişimiz ve şimdiye göre gelecek hakkında yargılarda bulunuyoruz.

Bu yargılar elbette kişiden kişiye göre değişmekte çünkü bireylerin sahip olduğu özellikler birbirinden farklı dolayısıyla geçmiş ve şu anda farklı olaylar yaşayan insanların, geleceğe yönelik yargıları da birbirinden farklı olacaktır. Freud’a göre uygarlığın psişik buluşları arasında en önemli yer tutan şey, dinsel düşünceler yani yanılsamalardı.


Aşk, büyük bir yanılsamadır diyebilir miyiz? Aşkı yanılsama olarak kabul etmek büyük bir yanlış mıdır sizce? Düşünelim, Freud’un tanımından yola çıktığımızda arzu doyumu ve inanç deyince hemen kabul edebiliriz, evet aşk bir yanılsamadır. Fakat aşık olmaya gerçekten de güdülenir miyiz?

İçimizdeki arzu doyumunu kullanarak güdülendiğimiz ve hislerimizi kullandığımız aynı zamanda inandığımız, bazıları için büyük bir motive kaynağı ve yaşam destekçisi olan aşk gerçekten de bir yanılsama olabilir mi?


Doğa bizi kısıtlamaz ve dilediğimiz gibi hareket etmemize olanak sağlar. Fakat bir taraftan da kısıtlamak için doğanın kendine ait yöntemleri olduğunu biliyoruz. Pekala bizi kısıtlayan şey ne? Kültürel etmenler mi, kültürel emirler mi, dinsel düşüncelerimiz mi?


Doğanın ezici derecedeki üstün gücüne karşı nasıl önlemler alıyoruz? Doğayla etkileşim halindeyiz, etkiliyoruz ve etkileniyoruz. Doğa bize özgür bir ortam sunsa bile onun ezici gücüne karşı bizler de aslında onu etkileyerek insanlaştırıyoruz.


Freud’a göre her birimizin tepesinde, yalnızca görünüşte sert olan ama bizim doğanın çok güçlü ve acımasız güçlerinin oyuncağı olup acı çekmemize asla izin vermeyen cömert bir tanrı vardır. Sürdürdüğümüz bu yaşam biçiminde olmasa bile ölümden sonraki başlayan varoluşta mutlaka iyilikler ödüllendirilir ve kötülükler cezalandırılır.


Sigmund Freud yanılsamanın tanımını yaparken hata ile aynı olmadığını açıklar ve bu kavramlara birer örnek verir. Hata, Aristo’nun böceklerin gübreden oluştuğu biçimindeki inancıydı. Yanılsama ise, Kolomb’un Hindistan’a ulaşan yeni bir deniz yolu bulduğunu sanmasıydı. Şimdi iki örnek üzerine de düşünelim; Aristo böceklerin gübreden oluştuğunu sanıyor, Kolomb ise deniz yolu bulduğunu sanıyor. O halde sizce bu sanrılar arasındaki fark nedir ki birini yanılsama diğerini hata yapıyor?
Yanılsamaların gerçeklik payları da vardır.

Freud’un yanılsama örneğine tekrar bakacak olursak, Kolomb o anda gerçekten de bir deniz yolu bulmuş olabilirdi. Kendi arzularıyla yola çıkan bir Kolomb varken böceklerin gübreden meydana geldiği inancına sahip olan Aristo’da herhangi bir arzu durumu söz konusu değildi.


Din kavramını bir yanılsama olarak ifade eden Freud, din kavramı söz konusu olduğunda insanlar her türlü rezilliğe ve entelektüel samimiyetsizliğe girişirler, der. Pekala sizce de öyle mi? Din gerçekten arzularımızla güdülendiğimiz bir yanılsama mı?


Ahirete ve ölümden sonra da bir yaşamın olduğuna inanmasaydık, bize adaletli bir tanrının olduğu öğretilmeseydi ve iyi-kötü davranış kavramlarının bir önemi olmasaydı, uygarlık nasıl bir hal alırdı? İnsanlar nasıl davranırlardı? Yaşanılan haksızlık karşısında, maruz kalınan şiddet sonrasında yahut cinayetlerin ardından neler yaşardık? Cezalandırılmayacağımızı bilsek bugün neler yapardık?


İnsanların “ben” tavırları, uygarlık ve içinde bulundukları topluma hükmetmek istemeleri, cezalandırılmaların insanlar tarafından yapılması, yine insanlar tarafından kurallar konulması ve emirlere uymayan insanların öldürülmesi, cinsellik ve saldırganlık güdülerinin durdurulamaz hal alması öngörülebilir. Pekala sizce bu durumda uygarlık daha yaşanılabilir bir hal alır mıydı? Yahut gelişmiş bir uygarlık düzeyi elde eder miydik?


Freud, dinin gerçek kapsamı içinde olmadığını bilip kanıtlasak bile bu gerçeği gizlemeliyiz, demiştir. Nitekim birçok insan günümüzde de olduğu gibi yalnızca dinle huzur buluyor, tek motive kaynağı din oluyor. Freud şöyle bir örnek vermiştir; Eğer komşunu öldürmemenin tek sebebi tanrının bunu yasaklamış olması ve şimdiki veya sonraki yaşamda bu nedenle seni ağır bir biçimde cezalandıracağı korkusu ise, Tanrı diye bir şey olmadığını ve onun gazabından korkman gerekmediğini öğrendiğin zaman komşunu hiç duraksamadan öldürürsün. Peki bu gerçekten de böyle mi? İnsanlar birtakım değerleri benimsemeksizin yalnızca kabul gördükleri inanç için mi öldürmezler birbirlerini? Ya da sahip olduğumuz değerler de inançlarımız kapsamında şekillenir diyebilir miyiz?


Freud dinsel telkinlerin yaptığı tesiri uyku ilacı etkilerine benzetmiştir. Nasıl ki sürekli uyku ilacı alarak uyuyan biri uyku ilacı almazsa uyuyamaz, inancı elinden alınan biri için de bu durum zulüm gibi olacaktır, demiştir. Bu yüzden din konusunun gerçek kapsamı dışında olduğu kanıtlansa bile insanlardan gizlenmesi gerektiğini söylemiştir.


Bilim de bir yanılsama olabilir mi? Bulmak için, bilmek için araştırdığımız, keşfettiğimiz ve arzularla güdülendiğimiz bilimin yanılsama tanımına uyduğunu fakat Freud tarafından bir yanılsama olarak kabul edilmediğini görüyoruz. Freud’a göre bilim bir yanılsama değildir.


Sigmund Freud der ki “İnsanlar sonsuza dek çocuk kalamazlar; eninde sonunda ‘acımasız yaşam’ın içine girmelidirler. Buna ‘gerçeğin öğrenilmesi’ adını verebiliriz.”

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.