KENDİNİ ARAYAN İNSAN-Rollo MAY

KENDİNİ ARAYAN İNSAN

(Rollo MAY)

Psikolojik Danışman Merve AKTAŞ

Hümanist psikolojinin önde gelen isimlerinden Rollo MAY tarafından kaleme alınan Kendini Arayan İnsan, adından da anlaşılacağı gibi insanın kendini arama ve kendine ulaşma serüvenini konu edinen bir eser.  Kapağı da dahil olmak üzere insanı içine çeken bir tasarıma sahip olan bu kitabı rafta ilk kez gördüğümde içimden “kesin bu kitap bana çok iyi gelecek” diye geçirmiştim. Nitekim kitap, bu yönde bütün beklentilerimi karşıladı. Kitabı okumaya ve anlamaya çalıştığım süreçte, uçsuz bucaksız bir yerde yalnız başına yürüyen bir insanın dünyasıyla tanıştım ve bu insanın kendini tanıma serüveninin aslında kendi içimizde yaptığımız bir yolculuk olduğunu fark ettim.

”Yola çıkmak kaygıyı çoğaltmaktır; yola çıkmamaksa kendini kaybetmektir..Ve en üst anlamıyla yola çıkmak kendi benliğinin farkına varmaktır.” –Kierkegaard

İnsanın kendini tanıması ve tanımak için harekete geçmesi aslında başlı başına bir  yolculuk. Ama kesinlikle kaygı verici ve zor bir yol… Çünkü insan bilinmezden nasıl korkuyorsa kendi içindekini keşfetmeye çalışırken de korkup kaygılanıyor.

Kendimizi ne kadar tanıyoruz ki? İstediğimiz şeylerin kaçı bize ait? Seçtiğimiz meslek, hayat arkadaşımız, yaşam tarzımız… Kitabı okurken ve hayatımı düşünürken ister istemez bu soruları sordum ve seçimlerimin bir çoğunun bana ait olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Bu noktada daha çetin bir soru belirdi; kime aitti peki bu seçimler?

Belki de hemen hemen hepimiz, toplumun bize biçtiği roller içinde, rolümüzü benimsemiş şekilde  toplumun istediği gibi giyiniyor, davranıyor ya da genel olarak onun istediği gibi yaşıyoruz. Toplum istediği için çalışıyor,  devlet işine giriyor, evleniyor ve çocuk yapıyoruz, çocuklarımızı toplumun istediği basmakalıplar içinde yetiştirip onları da kendi döngümüzün içine hapsediyoruz.  Bir döngünün içinde yer alıyoruz. İşte kendini tanımak  diğer bir ifadeyle öz-farkındalık bu döngüyü kırmanın en önemli anahtarı oluyor.

Ama konfor alanından uzaklaşıp aslında ne olduğunla ve ne istediğinle ilgilenmek toplumun pek talep ettiği bir şey değil. Kitapta geçen çok çarpıcı bir cümle  “Göze çarpmak değil  uyum sağlamak istiyor;kafasında başka insanların kendisinden neler beklediğini tekrarlayıp duran bir radarla dolaşıyor gibi”, diyor. Gerçekten de toplumun çizgisinden dışarı çıkmaya çalışan insan uyumdan uzaklaşıyor ve göze çarpıyor. Toplum ise uyum sağlamayanı “yalnızlık ya da bir tür sosyal üzolasyon” ile cezalandırıyor. Oysa birey, toplumun sosyal kabule o kadar çok önem veriyor ki kişinin sosyal kabul görmemesi onun üzerinde başlı başına bir stres ve endişe kaynağı yaratıyor.  İşte bu endişe ya da bu endişeyi yaşama kaygısı, toplum normları ile yaşadığımız konfor alanımızdan  uzaklaşmamızı engelliyor. Toplumun gölgesinde ve bildiğimiz alanda kalmak, sosyal kabulle beraber getirilen başarı duygusunu yaşamamızı sağlıyor.

Kendini Arayan İnsan’ da bireysellik konusuna toplum penceresinden bu şekilde bakılırken insanın var olma mücadalesinden özgürlük korkusuna kadar birçok konu da ele alınıyor. Eserde modern dünya ve  iç sesi arasında kalan bireyin aslında ne kadar çok kendine uzak olduğu gerçeği çarpıcı örneklerle gözümüzün önüne seriliyor. Benlik bilinci – öz farkındalık kavramlarının insan olmanın en büyük gerekliliği ve bireyin ihtiyacı olduğu sık sık dile getiriliyor. İçeriğindeki  edebi eserlerden kesitlerin  psikoloji bilimiyle harmanlanmış olması kitabın akıcılığı arttırıyor, okuyucuya konuya farklı açılardan bakma fırsatı veriyor. Okurlarını kendi içsel dünyasını sorgulamaya da iten   bu kitap bireyin konfor alanının dışına çıkmak için güzel bir rehber niteliği de taşıyor.

ALTI ÇİZİLESİ CÜMLELER

-Ve eğer bir kimse zamanının çoğunu yalnız geçiriyorsa insanlar onun başarısız olduğunu düşünme eğilimindedir,çünkü akılları yalnız kalmayı seçebileceğini almaz.

-Sosyal kabul görmek,bir başka deyişle “beğenilmek”, yalnızlık hissini uzak tuttuğu için son derece güçlüdür.

-Ölüm tehdidi endişenin en sık karşılaşılan simgesidir,ancak yaşadığımız “modern” çağda kendimizi namlunun ucunda ya da başka bir şekilde ölüm tehdidi altında bulduğumuz pek olmuyor .Endişemizin büyük bir kısmı birey olarak varlığımıza ilişkin önem verdiğimiz değerlerimizin tehdit altına girmesinden kaynaklanıyor.

-Endişe de tıpkı yüksek ateş gibi içsel bir mücadelenin sürdüğünün işaretidir.

-Birey olarak kimlik bilincini yitiren insanların doğaya aitlik bilincini yitirme eğilimleri de vardır.

-Aslında benlik bilinci hayatlarımız üzerindeki kontrolümüzü artırır ve bu artan güçle birlikte kendimizi serbest bırakma kapasitesi ediniriz.

-Şefkatin güçle el ele olduğu çoktan unutuldu:kişi güçlü olduğu kadar hassas da olabilir;aksi takdirde şefkat ve hassasiyet bağlılık için gereken sahte birer tavırdan öteye geçemez.

 

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.